
Bazı insanlar dünyaya yalnızca yaşamak için gelmez; onlar çağların ötesine bir ışık bırakmak için gelirler.
Mustafa Kemal Atatürk, işte bu ışığı taşıyan ender insanlardan biriydi.
O, yalnızca bir asker ya da devlet adamı değildi. Onun mücadelesi görünmeyen bir alanda da verildi. Bir milletin, hatta bir insanın kendi özüne, kendi iradesine uyanışı.
Atatürk hayatının en zor anlarında bile kendi iç sesini dinleyen bir liderdi. Çünkü bilirdi ki; insansın en büyük kılavuzu, kendi içinde taşıdığı o sessiz ama güçlü ışıktır.
‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ sözü, yalnızca aklın yolunu değil, ruhun özgürlüğünü de gösterir. İlim ve akıl, insana kendi yolunu açar; kendi yolunu bulan insan da hem kendine hem insanlığa ışık olur.
Onun hayatında, bir milletin küllerinden doğuşunu sağlayan güç, sadece askeri deha değil, kendi özüne ve potansiyeline olan sarsılmaz inancıydı. O inanç, en karanlık gecelerde bile gökyüzünde yol gösteren bir yıldız gibiydi.
Bugün bizler, O ‘nun mirasına yalnızca tarih kitaplarında değil, içimizde taşıdığımız cesarette, özgür düşüncede ve umutla bakan gözlerde rastlarız.
Atatürk bize şunu öğretti:
Bir milletin kurtuluşu, insanın kendi ruhunu uyandırmasından başlar. Ve kendi ışığını bulan, kendi yolunu yürüyen, kendi kalbine ve aklına inanan her insan, dünyaya umut ve özgürlük getirebilir.
Şimdi gözlerini kapat, derin bir nefes al ve hisset:
Bu topraklarda bir zamanlar, kendi ışığını bulmuş bir adamın attığı adımlar yankılanıyor. O adımlar, bize hala aynı mesajı fısıldıyor:
‘’KENDİ IŞIĞINI YAK. ÇÜNKÜ BİR MİLLETİN KADERİ, TEK BİR İNSANIN İÇİNDEKİ KIVILCIMLA DEĞİŞEBİLİR’’
Metehan Tolga Bora
‘’Progressor of Agida Cosmoenergetics School Moscow’’